Kamu Diplomasisi
Türkiye'de Cumhuriyet'in kuruluşundan üç yıl önce ve TBMM'nin kuruluşundan kısa bir süre sonra, 7 Haziran 1920'de 1920 sayılı Kanunla Matbuat ve İstihbarat Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Daha sonra Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü olan bu kurumun geçmişi daha da eskilere dayanmaktadır. 1862 yılında kurulan Matbuat Müdürlüğü İstanbul'da kaldığı için Milli Mücadele yıllarında verilen kurtuluş mücadelesinin haklılığını dünyaya anlatmak için Ankara'da yeni bir yapılanmaya gidilmiştir. Daha Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920'de resmen açılmadan önce, 6 Nisan 1920'de Mustafa Kemal Paşa'nın girişimiyle Ankara hükümetinin dünyaya duyurmak istediği sesin kanalı olarak Anadolu Ajansı kuruldu. Bu organizasyonlar, Milli Mücadele'nin muzaffer önderi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal'in iletişime ve kamu diplomasisine verdiği önemin birer kanıtıdır. Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet ile birlikte yeni Türk devletinin temelleri, çağdaş bir devlet ve toplumun nasıl tasarlanacağı günün kısıtlı imkanlarıyla dünyaya en etkili şekilde anlatılmaya çalışılmıştır.
Çağdaş bir devlet olma yolunda ilerleyen Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan bu yana kamu diplomasisi söylemlerini de bu kimlikle oluşturmuştur. Anayasamızın değişmez ilkeleri, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti ve barışçıl dış politikasıyla dünyaya verdiği mesajlar ile bölgesinde güçlü bir merkez ülke haline gelmiştir. Türkiye kamu diplomasisi zaman içinde farklı süreçlerde farklı biçim ve etkilerle gelişmeye devam etmiştir. Türkiye geliştikçe kamu diplomasisi potansiyeli de gelişmiş ve karşı karşıya olduğu çeşitli ve zorlu uluslararası sorunlar karşısında kararlı bir duruş sergilemiştir.
Türkiye'nin uluslararası ilişkilerinde karşılaştığı sorunlara ve bunların uzantısı olan ya da güncel gelişmelerle gündeme gelen konulara ilişkin kamu diplomasisi söylemleri, mevcut dış politika stratejilerimizi belirleyen ulusal çıkarlarımızla uyum içindedir. Böylece Türkiye'nin ekonomisi, insan gücü ve kültürel değerleri ile yumuşak gücü oluşmuştur. Kamu diplomasimizin geçmişine bakacak olursak, İkinci Dünya Savaşı sonrası, Soğuk Savaş ve Sovyet tehdidi sonrasında Türkiye'nin Batı ittifakı içinde yer aldığı ve kamu diplomasisinin bu tehdit etrafında ve kendi içinde şekillendiği görülmektedir. ittifak Ellili yıllardan itibaren ortaya çıkan Kıbrıs sorunu ve bu milli davada aktif olma zorunluluğu karşısında Türkiye'nin kamu diplomasisi hareketlendi. Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü aracılığıyla yürütülen faaliyetlerin, Kıbrıs konusundaki doğru duruşu dünyaya anlatma çabaları ve Yunanistan propagandasına karşı mücadeleden oluştuğu biliniyor.
1973 yılında ABD'de iki Türk diplomatın şehit edilmesiyle başlayan Ermeni ASALA terörü, Türkiye'yi bu alanda daha aktif olmaya zorlamıştır. 1980'li yılların başından itibaren Ermeni iddialarına karşı yapılan çok sayıda yayın ve etkinlikle bu iddiaların gerçek dışı olduğu vurgulanmıştır. 1974 yılında gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekâtı, kamu diplomasisi alanındaki faaliyetlerin çeşitlenmesi ve çoğalmasıyla sonuçlanmıştır. İlerleyen yıllarda Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üye olma yolundaki dış politikası da kamu diplomasisinin temel konularından biri haline gelmiştir. Bu arada Avrupa ülkelerinde yaşayan Türklerin artan sorunları, bu ülkelerde artan ırkçılık, İslam ve Türk düşmanlığı gibi yeni gelişmeler sınır ötesi kamu diplomasisi faaliyetlerinin çeşitlenmesine yol açmıştır.
Türkiye'nin karşı karşıya olduğu dış sorunların farklılaşması ve ağırlaşması, kamu diplomasisi alanında etkin bir yapılanmayı zorunlu kılmıştır. Önlemeden ziyade genellikle tepkiselliği içeren kamu diplomasisinin başarılı olamayacağı zamanla anlaşılmış ve hedef analizi, hedefe odaklanma ve faaliyetlerin sonuçlarının uygun yöntemlerle ölçülmesi gereklilikleri tartışılmaya başlanmıştır. Uzun zamandır öngörülen bir krizle önleyici olarak yüzleşmek yerine, bir kriz ortaya çıktıktan sonra tepki verme eyleminin genellikle acizliğin bir ifadesi olduğu giderek daha fazla kabul görmektedir. Örneğin, Almanya Federal Cumhuriyeti parlamentosunda (Bundestag) Türk asıllı milletvekilleri kullanılarak alınan sözde "Ermeni soykırımı" kararı, uzun bir hazırlık döneminin ardından gündeme getirilmiş ve etkili önleme ve değişim 2 Haziran 2016'da alınan karar öncesindeki algı çabası sonuçsuz kaldı. Bunun en önemli nedenlerinden biri de hiç şüphesiz Türkiye karşıtı grupların uzun süredir amaçları doğrultusunda çok etkin bir şekilde çalışmaları ve Türkiye karşıtlığı algısını pekiştirmiş olmalarıdır. Bu algı, tarihten gelen kolektif hafızalara yerleşmiş bin yıllık olumsuz Türk algısıdır. Öte yandan, böylesine köklü bir olumsuz algıya yanıt vermek ancak sofistike bir yaklaşım, altyapı ve uzun vadeli uygulamalarla mümkün olacaktır. Bu amaçla 2010 yılında Başbakanlık bünyesinde “Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü” kurulmuş ve yapılanma konusunda bir adım atılmıştır. Daha önce Başbakanlıkta benzer yapılar olmasına rağmen, bu yeni birim daha radikal bir örgütlenme ihtiyacını karşılamak için atılan ilk ciddi adım olarak değerlendirilebilir. Ancak bu yapılanma devam etmeyecek ve 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilmesinin ardından mevcut Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü bu kez "Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı" ve "Kamu Diplomasisi Daire Başkanlığı" adı altında yeniden yapılandırıldı. bu başkanlık bünyesinde kurulmuştur. Bu birimin geniş paydaş katılımıyla konsept ve strateji çalışmaları yürüttüğü bilinmektedir.
Bu gelişmelerin dışında son yıllarda Türkiye'de ortaya çıkan bazı yeni yapılanmalar da kamu diplomasisi konusunda ciddi yaklaşımlar düzeyini göstermektedir. 1990'lı yılların başında Dışişleri Bakanlığı'na bağlı olarak kurulan ve Türkiye'nin yurtdışındaki imajına çok olumlu katkılarda bulunan "Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı" (TİKA), bugün "Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı" olarak faaliyet göstermektedir. "Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde. Yine Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı "Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı" (YTB) ile uzun yıllardır yok olan ve kültür hizmeti veren "Yunus Emre Vakfı" ve "Yunus Emre Enstitüleri" birçok ülkedeki hizmetler, ülkemiz kamu diplomasisindeki önemli boşlukları dolduran yapılardır. olarak öne çıkıyor. Türkiye, Kovid-19 salgını sürecinde Kızılay ve AFAD aracılığıyla dünyanın ihtiyaç sahibi ülkelerine tıbbi yardım ulaştırarak insani diplomasiye verdiği önemi göstermiştir. Nitekim milli gelirine oranla en fazla dış yardım yapan ülkelerden biri olan Türkiye, son yıllarda özellikle Afrika ülkelerine yönelik çok ciddi kamu diplomasisi atılımlarına sahne olmuştur.
Türkiye, dünyadaki konumu ve ekonomik, siyasi ve kültürel gücü, tarihi, köklü devlet geleneği, genç ve dinamik nüfus yapısı ve insan gücü ile dış dünyada psikolojik etkinlik kazanmak için gerekli olan yumuşak güce sahiptir. Ancak bu gücün amaçlara göre kamu diplomasisi tekniğinin gerektirdiği yapılanma ve uygulamalarla etkili olabilmesi mümkündür. Türk kamu diplomasisi, kendi gücünün farkına varan bir yapıyla Türkiye'yi bugün bulunduğu yerden başka bir düzeye taşıyacak yeteneğe sahiptir. Bilimsel yöntemler, yetkin insan gücü, güçlü siyasi irade, stratejik düşünme ve alınan kararları hızlı bir şekilde uygulama gücü ile kurumlar arası etkin koordinasyon, Türkiye'nin algısal ve psikolojik etkinlik kazanması için önemli unsurlardır. Günümüzün gelişmiş iletişim teknolojilerinin kamu diplomasisinde kullanılması yeterli olmadığından, anlatılacak ülkenin “hikayesinin” belirlenmesi ve faaliyetlerin bu temelde sürdürülmesi gerekmektedir. Her alan ve konuda hedef odaklı söylemin stratejik yaklaşımlarla belirlenmesi önemli bir unsurdur.
Türk kamu diplomasisinin, ülkenin mevcut gelişmişlik düzeyi ve sert ve yumuşak gücü ile orantılı olarak başarılı olacağı bilinmesine rağmen, bazı önemli araçlardan daha fazla yararlanılması gerekli görülmektedir. Bu araçların ilki ve en önemlisi sayıları altı milyonu geçen vatandaşları ile gittikleri ülkenin vatandaşlığını kazanan Türklerdir. Geçmişte ve günümüzde yurtdışındaki Türk toplulukları ile çalışmalar yapılmıştır. Bugün bu işlevi Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) yürütmektedir. Bu önemli potansiyel güç, “sınır ötesi topluluk” olarak tanımladığımız yurtdışındaki Türk varlığıdır. Yurt dışında yaşayan Türkleri yaşadıkları ülkelerde güçlendirmek, sunulan ekonomik ve sosyal imkanlardan eşit şekilde yararlanmalarını sağlamak, eğitim seviyelerini olabildiğince yüksek tutmaya çalışmak ve Türkiye ile bağlarını kuvvetlendirmek, Türkiye ile olan bağlarını güçlendirmeyi mümkün kılacaktır. Bu vatandaşlar aracılığıyla başarılı bir kamu diplomasisi.
Türk kamu diplomasisinin aslında başarı şansı yüksek. Bunun için güçlü bir akademik destek son derece önemlidir. Bu arada, teorik olarak var olan yaklaşımların kamu diplomasisi alanında deneyime sahip ülkelerden kaynaklandığı göz önüne alındığında, tarihi, coğrafyası, ekonomik, siyasi, kültürel ve sosyal potansiyeli dikkate alınarak farklı kavramlarla çalışmanın mümkün olacağı düşünülmektedir. Türkiye'de bir ülkenin Türkiye'nin kamu diplomasisi stratejilerinin belirlenmesinde kamu diplomasisi teknikleri dışında özel koşullar da etkili olacak ve bu amaçla yeni yaklaşımlara ağırlık verilmesi uygun olacaktır. Türkiye dışındaki Türklere yönelik yeni yaklaşımlar bile Türkiye'nin farklı konumu açısından önem kazanmakta ve diğer ülkelerden ayırt edici bir özellik taşımaktadır. Ancak yukarıda da belirtildiği gibi akademik destek bu alanda en belirleyici faktör olmaya devam ediyor. Kurumsal altyapının güçlendirilmesi Türk kamu diplomasisinin etki gücünü artıracağı gibi ülkenin marka değerine de katkı sağlayacaktır.