GÜNCEL
Dijital çağda, yanıltıcı bilgi ve dezinformasyonun yayılması, uluslararası ilişkiler ve kamu diplomasisi üzerinde ciddi etkilere sahip olmaktadır. Bu araştırmada, yanıltıcı bilginin kamu diplomasisi üzerindeki etkileri ve bu sorunla nasıl başa çıkılması gerektiği incelenmiştir.
Devamını OkuKamu diplomasisi, uluslararası ilişkilerde giderek artan bir öneme sahip olmaktadır. Bu araştırmada, kamu diplomasisinin uluslararası kriz yönetiminde nasıl etkili bir araç haline geldiği incelenmiştir
Devamını Oku- GÖRÜŞLER
Tahıl Koridoru ve Türkiye’nin Artan İtibarı
12 Ekim 20232022 Şubat ayının 24’ünde Rusya Federasyonu’nun Ukrayna’yı istila etmeye başlaması ile ortaya çıkan süreç dünyayı sarsmaya devam etmektedir. Bu kanlı savaşın henüz sonunun gelmediği görülmekte, Türkiye’nin her iki savaşan tarafla doğrudan konuşabilen tek ülke olarak çatışmaların sonlanması için ciddi çabalar gösterdiği bilinmektedir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Rus ve Ukraynalı mevkîdaşları ile neredeyse sürekli temas halinde barışı tesis etmek için gayret etmektedir.
Bu gayretlerin arasında son dönemde öne çıkan ve tüm dünyanın konuştuğu husus ise Ukrayna’dan savaş nedeniyle ihraç edilemeyen tahılın serbestçe dağıtımının yapılması olmuştur. Türk diplomasisi büyük bir çabayla Rusya ile Ukrayna arasında arabuluculuk yaparak tahılın ihracı imkanını sağlamıştır. "Tahıl koridorundan" geçerek ihtiyacı olan ülkelere giden yük gemilerinin yükü tahılın yanında Türkiye’nin itibarı olmuştur.
Birbiriyle çatışan tarafların arasında arabuluculuk yapmak her ülkenin diplomasisinin harcı değildir. Çatışan tarafların bu arabulucuya güvenmesi esastır. Ancak söz konusu güvenin kazanılması da kolay olmamaktadır. Yumuşak güç güvenin temelini oluşturmaktadır. İşte Türk diplomasisi bu güvene sahip olduğu için tahıl sorununda ve esir takasında Rusya ile Ukrayna arasında arabuluculuk yapabilme kapasitesine ulaşmıştır.
Dünyada Ukrayna tahılına ihtiyaç duyan çok sayıda ülke vardır. Bunların çoğu da yoksul ülkelerdir. Türkiye Ukrayna’dan yola çıkarak Türk boğazlarından geçen gemiler dolusu tahılın özellikle bu ülkelere ulaşması için de çaba göstermiştir. Ukrayna tahılının dünya piyasasından çekilmesi ile ortaya çıkan gıda krizi ve hızla yükselen buğday fiyatlarının savaş öncesi şartların oluşmasıyla birer küresel istikrarsızlık unsuru olmaktan çıkmaya başlaması Türkiye’nin bu girişimleri ile mümkün olmuştur. Sonuç olarak, her vesileyle Türkiye’yi kınayan, bunun da ötesinde açıkça Türkiye düşmanlığını söylemlerinin temel taşı haline getirmiş olan çevreler, özellikle de batı basını isteksizce de olsa “Türkiye’yi takdir” etmek zorunda kalmışlardır. Fakat Türkiye’nin gıda krizinde olup da Ukrayna buğdayına muhtaç olan ülkeler nezdindeki itibarının batı ülkelerindekinden daha da fazla olduğu da bir gerçektir.
KAMU DİPLOMASİSİNİN İÇERİDE VE DIŞARIDA KARŞILAŞTIĞI ZORLUKLAR
12 Ekim 2023Kathy R. Fitzpatrick The Hague Journal of Diplomacy dergisinin 2012 yılının 7. sayısında yayınladığı “Defining Strategic Publics in a Networked World: Public Diplomacy’s Challenge at Home and Abroad” (Ağlarla Bağlı Bir Dünyada Stratejik Kamuların Tanımlanması: Kamu Diplomasisinin İçerde ve Dışardaki Mücadelesi) (s. 421-441) başlıklı makalesinin giriş bölümünde eski bir diplomat olan Shaun Riordan’a 1 atfen 21. Yüzyılda klasik diplomasinin giderek daha çok sivil toplumu dikkate almak zorunda kalacağını ileri sürmektedir. Bu kuşkusuz doğru bir tespittir. Dışişleri Bakanlıkları ve diğer ilgili devlet kurumları her ülkede bu maksatla yeni yapılanmalara girişmişler ve hedef olarak belirledikleri toplumlara yönelik stratejiler geliştirmeye başlamışlardır.
Ancak, tespitin daha çok zamanın ruhuna uygun bir teknik gereklilik olarak anlaşılması gerekmektedir. Kamu diplomasisi faaliyetleri hedef olarak düşünülen kamuların nasıl tanımlanacağından başlayarak onlara hangi vasıtalarla yaklaşılacağına kadar çözümü zor sorunlardan etkilenmektedir. Öncelikle de stratejik kamu diplomasisi ilkelerinin başından itibaren benimsenmesi şarttır.
Başından itibaren ifadesinden öncelikle ulusal çıkar tanımlaması ile başlayan süreç kastedilmektedir. Her devlet bu tanımlamayı yaptıktan sonra ulusal çıkarın nasıl dışa anlatılacağı konusunda kafa yormak zorundadır. Dış dünya sizin ulusal çıkar tanımlamanızı kendisince yorumlayabilir. Fakat maksat o tanımlamanın sizin tarafınızdan yapıldığı şekilde somutlaştırılması ve ifade edilmesidir. Süreçteki sonraki aşama ise hedefi belirlemek, her yönüyle tanımak ve hangi yöntemlerle çalışılacağı konusunda karar vermektir. Sonrasında ise icra edecek yetkin kişi ve kurumların devreye girmesi gerekir. Tüm bu aşamaların disiplinler arası bir strateji kapsamında birbiri ardından hayata geçirilmesi stratejik kamu diplomasisinin olmazsa olmazıdır.
ULUSLARARASI GÖÇ, GÖÇMENLER VE KAMU DİPLOMASİSİ
12 Ekim 2023Çağımız göçler çağıdır. Birleşmiş Milletler verilerine göre 281 milyon kişi doğduğu yerden farklı bir sınır aşırı coğrafyada yaşamını sürdürmektedir. Bu sayı dünya nüfusunun %3,6’sına tekabül etmektedir. Göçmenler, doğdukları vatanlarından farklı nedenlerle göç etmektedirler. Siyasal, ekonomik, kültürel, ekolojik nedenlerin yanında daha iyi yaşam koşullarına ulaşma arzusu gibi düşüncelerle ülkelerini terk eden insanların büyük bir çoğunluğu yeni vatanlarında sürekli yerleşme amacı taşımaktadır. Göçmenlerin çoğu başlangıçta günün birinde ülkelerine geri dönme arzusunu canlı tutsa da devam eden koşullar genellikle geri dönüş arzularına ket vurulmasına neden olmaktadır.
Uluslararası göçmenlerin kaynağı veya hedefi olan ülkeler konuya ilişkin mevzuatları ve özellikle uygulamaları nedeniyle dünya kamuoyunun gözlemlerine muhatap olmaktadırlar. Başka bir ifadeyle göçmenlere karşı davranışları uluslararası etik ve hukuk kurallarına uymayan ülkeler tabiatıyla eleştirilmekte ve imajlarının bozulması ile karşılaşmaktadırlar. Göçmenlerin geride bıraktıkları vatanlarının onlara yeterince “sahip çıkamadığı ve güvenli bir yaşam ortamı” sunamadığı şeklindeki bir imaj, menşe ülkelerinin itibarı için zedeleyici bir unsurdur. Göçmenlerin gittikleri ülkelerin de onlara göstermediği ihtimam ve esirgenen koruma, itibarları açısından zararlı olmaktadır.
Bu görüşler ışığında ülkelerin imajlarını ilgilendirmesi nedeniyle göç ve göçmenlere ilişkin konular kamu diplomasisinin de bir alanı haline gelmektedir. Örneğin, son yıllarda Akdeniz’de ve Ege Denizinde düzensiz göçmenleri geri iten ve onların ülkelerine girmesini engelleyen Avrupa Birliği ütesi ülkelerin bu tutumları açıkça insan haklarını ve uluslararası hukuku ihlal anlamına gelmektedir. Bu ülkelerin imajlarında önemli ölçüde bozulma olmaktadır.
Kamu diplomasisi açısından bakıldığında göç ve göçmenlerle ilgili politika ve uygulamaların devletlerin stratejik kamu diplomasilerinde yer alması günümüzde kaçınılmaz olmaktadır. Tabii bunun için göç ve göçmenlerle ilgili yaklaşımların insan haklarına ve uluslararası hukukun kurallarına uygun bir tavır içinde olması elzemdir. Ege’de ve Akdeniz’de yoksul ve çaresiz düzensiz göçmenleri ölüme terk eden ve onlara her türlü kötü muameleyi reva gören bir anlayış kesinlikle çağ, ahlak ve hukuk dışıdır. Bu muamelenin sahiplerinin ise iyi bir imajlarının olması beklenemez.
Fenomenoloji veya Görüngübilim Açısından Kamu Diplomasisi Üzerine Saf Düşünceler
12 Ekim 2023"Halka açık bir parktayım. Çok uzak olmayan bir yerde bir çimenlik ve çimenlik boyunca sandalyeler görüyorum. Bir kişi sandalyelerin yanından geçiyor. Bu kişiyi görüyorum, onu aynı anda hem bir nesne hem de bir kişi olarak kavrıyorum. Bu ne anlama geliyor? Bu nesnenin bir insan olduğunu söylerken ne demek istiyorum?"
(J.P.Sartre, Das Sein und das Nichts. Hamburg, 2000, s. 459)
Fenomenoloji veya görüngübilim (Osmanlıca: zahiriye), Edmund Husserl tarafından kurulan 20. yüzyılın önemli bir felsefi akımıdır. Jean-Paul Sartre, Martin Heidegger’in ve Michel Foucault’nun da bu akımdan etkilendiği bilinmektedir. Husserl tüm gündelik, bilimsel ve felsefi bilginin temelini her türlü önyargılı düşünceden tutarlı bir şekilde vazgeçmekte arar. Deneyimin yapılarını, örneğin doğa bilimleri gibi diğer disiplinlerin teorilerine, türetmelerine veya ön kabullerine başvurmadan tanımlamaya çalışır. Husserl'in çıkış noktası, salt gizemden tamamen kopuk, radikal biçimde önyargısız bir biliş idealidir. Bu bilişe, bilimsel anlamda anlaşılabilir ve nesnel olması için yöntemsel olarak ulaşılmalıdır. Nesnellik iddiası her zaman ilgili deneyimsel duruma bir mesafeyle sonuçlanmalıdır ki, bu da kendini özneye yakınlık eksikliği olarak ifade eder. Ancak bir şeyi "canlı" ya da "ete kemiğe bürünmüş" olarak deneyimleme imkânı olmadan, bu durum benim için bilinmezdir. Böylece, "deneyimlerimde, yaşantılarımda ya da düşüncelerimde karşılaşabileceğim her şeyle, deneyimlenen, yaşanılan, düşünülen şeyin orijinal olarak- Husserl 'orijinal olarak' diyor- deneyimimin, yaşantımın, düşüncemin periferisinde ortaya çıktığı ya da orijinal bir şekilde onda ortaya çıkabileceği durumlara gönderme yapıyorum.
Fenomenolojinin temel kaygısı, şeylerin kendilerine ilişkin betimlemeyle açıklığa kavuşturulmasıdır. Ancak 'şeylerin kendilerinin' ne olduğu, aslında yalnızca öznel canlının kendini açık etme süreçlerinde ortaya çıkar. Bu öznellik bilinçten doğar ve fenomenolojinin araştırma ve çalışma nesnesi haline gelir. Fenomen yalıtılmış bir nesne değildir, ancak göndergesel bir bağlamda durmaktadır. Bu da ön bilgiyi ya da ön bilginin ortaya çıkarılmasını ve gerçek olgudan ayrılmasını fenomenolojik analizin önemli bir bileşeni haline getirir. Dolayısıyla nesnelerin kendileri bilimin öğrettiğinden daha az, duyusal izlenimlerin aktardığından daha fazladır ve yalnızca karmaşık bir anlamın tetikleyicileri ya da eşlikçileri olarak işlev görürler. Saf fenomenlere nüfuz etmek için özel bir erişim yöntemine ihtiyaç vardır: Buna "fenomenolojik indirgeme yöntemi" denmektedir.
Bu görüşler ışığında özneler arasındaki bir iletişim ve etkileşim açısından gerçekliğin tasviri nasıl olmalıdır sorusu akla gelmektedir. Fenomenolojik indirgemenin imaj oluşumundaki katkısı ne olmaktadır? Kamu diplomasisi faaliyetlerinde neyin nasıl temsil edildiğinin Husserl’in fenomonolojisi ile açıklaması nasıl olmalıdır? Bunda taklidin (mimesis) rolü nedir?
Kamu Diplomasi ve (Eksik) Kuramsal Altyapısı
12 Ekim 2023Devletlerin dış politikalarında ve genel olarak uluslararası ilişkiler tartışmalarında giderek daha çok konuşulan kamu diplomasisi uygulama ve akademik bir disiplin olma iddiası ile yeni bir alandır. Özellikle Soğuk Savaş yıllarında hasım büyük devletlerin ve onların yönetimi altındaki blokların birbirlerinin toplumları ve kanaat önderleri üzerinde etkilerini arttırmak üzere uyguladıkları faaliyetlerin tümü bu kategoride anılmaya başlamıştır. Aslında bu amaçla icra edilen faaliyetler kuşkusuz insanlık tarihi kadar eskidir. Ancak Yirminci Yüzyılın ikinci yarısında “kamu diplomasisi” deyimi akademik ilgiyi üzerinde toplamakla yeni bir disiplinin de oluşumu olarak yorumlanmıştır. Henüz yeni bir akademik disiplin olup olmadığı konusunda uzlaşı sağlanmış değilse de kamu diplomasisi faaliyetleri günümüzde devletlerin dış politika planlamalarında artık kolaylıkla vazgeçilemeyecek bir yer işgal etmiş bulunmaktadır.
Bununla birlikte kamu diplomasisi henüz emekleme çağındadır. Kuramsal arayış alanında önemli bir makale yazmış bulunan Harvard Üniversitesi Öğretim Üyesi Eytan Gilboa* (Gilboa, 2008: 56), kamu diplomasisi alanındaki mevcut araştırmaların birkaç bakımdan henüz zayıf olduğunu, çalışmaların çoğunun tarihsel nitelik taşıdığını belirtmiştir. Kamu diplomasisine ilişkin tarihsel anlatılar analitik ve sadece anekdotlardan ibaret olmadıkları takdirde değerlidirler; ancak kamu diplomasisinin teori ve metodolojisinin gelişimine katkıları çok sınırlı olmuştur. Ayrıca, kamu diplomasisini halkla ilişkiler, psikolojik operasyonlar ve hatta propaganda ile eş anlamlı kullananlar olmuş, böylece bir kavram ve dolayısıyla kuram karışıklığı ortaya çıkmıştır. Kamu diplomasisinin diğer "uluslararası iletişim" alanlarına göre benzersizliği böylece anlaşılamamış ve anlatılamamıştır.
KADAM, kamu diplomasisine Türkiye penceresinden bakacak, bununla da kalmayıp bu okuma üzerinden kuramsal tartışmalara katkıda bulunmaya gayret edecektir. KADAM’ın başlattığı bu tartışmalara Türk akademisinin katkıda bulunması kamu diplomasimizin de gelişmesine katkıda bulunacaktır.
*Eytan Gilboa (2008), “Searching for a Theory of Public Diplomacy”.The ANNALS of the American Academy of Political and Social Science 2008; 616; 55-77
PROPAGANDA VE KAMU DİPLOMASİSİ İKİLEMİ
12 Ekim 2023Propaganda, doğası gereği hedef alınan birey, toplum ve grupları itaatkâr ve uyumlu hale getirmeyi amaçlar. Böylece hedef, propagandayı kullanan için zararsız, kontrol edilebilir ve çıkarlarına hizmet edebilir hale getirilecektir. Başka bir deyişle, propaganda ile kamuoyu oluşturulacak ve hedef alınan toplum propagandayı uygulayanın çıkarlarına hizmet edecek şekilde biçimlendirilmiş olacaktır.
Günümüzde, iletişim teknolojisinin de hızla gelişmiş olmasından da yararlanan devletler ulusal çıkarları doğrultusunda yaygın biçimde dost veya hasım olarak belirledikleri ülkelere yönelik etki operasyonları sürdürmektedirler. Propaganda bu operasyonlarda dezenformasyonun diğer adıdır. Özellikle yalanla yoğrulan gri ve siyah propaganda yöntemleri ulusların birbiriyle olan ilişkilerine zarar vermektedir.
İkinci Dünya Savaşı sırasında işgale karşı Fransız direnişçisi olarak görev yapan akademisyen Jacques Ellul’e (1912-1944)* göre halkla ilişkiler de propaganda kapsamında düşünülmelidir (Ellul, 2021:11). Kamu diplomasisi için de aynı görüşü ileri sürmek mümkün olabilir mi acaba? Bu noktada aslında bir ikilemle karşı karşıya kaldığımızı söylemek gerekmektedir. Hiç kuşkusuz, kamu diplomasisi faaliyetleri arasında propaganda hissi veren bazı söylemler bulunmaktadır. Ancak kamu diplomasisi doğası gereği farklı tarafların birbirlerini daha iyi anlamak ve diyalojik bir ilişki üzerinden iyi ilişkilere ulaşma amacı taşımaktadır. Daha çok kandırma yöntemleri ve doğru olmayan söylemlerle muhataplarını çıkarları doğrultusunda yönlendirme içeren propaganda ile kamu diplomasisini bağdaştırmak doğru değildir. Esasen propagandanın da küresel iletişimin artan hızı karşısında etkisinin de azalmakta olduğunu unutmamak gerekmektedir.
*Jacques Ellul (2021), Propaganda. Aus dem Französischen von Christian Driesen. Wie die öffentliche Meinung entsteht und geformt wird. Westend Verlag. Frankfurt a. Main.
Etkinlikler
İstinye Üniversitesi Kamu Diplomasisi Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından 25 Mart 2024 Pazartesi günü saat 14:00'da çevrim içi olarak gerçekleştirilecek etkinliğe davetlisiniz.
İstinye Üniversitesi, Kamu Diplomasisi Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından 11 Mart 2024 Pazartesi günü saat 14:00'de çevrim içi olarak gerçekleştirilecek etkinliğe davetlisiniz.
İstinye Üniversitesi Kamu Diplomasisi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü tarafından 20 Aralık Salı Günü saat 19.30'da çevrim içi olarak gerçekleştirilecek etkinliğe davetlisiniz.
İstinye Üniversitesi Kamu Diplomasisi ve Araştırma Merkezi tarafından 23 Aralık Perşembe günü saat 10.00'da Topkapı Kampüs Kongre Merkezinde gerçekleşecek etkinliğe davetlisiniz.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından 2-3 Mayıs 2023 tarihinde İstanbul’da düzenlenen İstanbul Güvenlik Forumu’nda bir sunum yapan kamu diplomasisi araştırmalarının dünyadaki en önemli isimlerinden biri olan Güney Kaliforniya Üniversitesi Öğretim Üyesi Nicholas J. Cull “itibar güvenliği” (reputational security) konusunda yazdığı son kitabını tanıtmıştır.